neyse hadi filme geri dönelim... film doğal olarak japon yapımı. normalde animelerin film yapılması hiç mantıklı bir durum değil. çünkü gerekli olan fantastik sahnelere, özel efektlere harcanan paralar, zaten çok da popüler olamamış bir animenin önüne geçebilir. tabi bu sadece olayın bir boyutu. filmin inandırıcılık payını düşüren birçok sahneye sahip olması da aslında yapımcı için alınamayacak kadar büyük bir risk. öncelikle şunu bilmelisiniz ki, bu filmi izlemeye başlarken "ulen ne saçma sapan filmler izliyorum uçmalı kaçmalı" diye düşünmemelisiniz. zira filmin geneline hükmeden bol abartılı aksiyon sahnelerinin dışında filmin genelinde verilen mesajlar, gururlu,-kibirli sahneler ve buram buram kokan asya kültürü size o fantastik sahneleri unutturacak kadar güçlü. biraz konuya değinmek gerekirse;
goemon adlı şahıs eski kralın (çok fazla isim vermek istemiyorum zira isimler japon isimleri olduğu için inanılmaz derecede karışabiliyorlar) himayesine aldığı,yılların eskitemediği, kılıçların efendisi, kill bill'den fırlayıp gelmiş hattori hanzou tarafından samurai eğitimi alan, ordan oraya uçup kaçabilen, deli gibi kılıç kullanan evsiz barksız ailesiz bir elemandır. kralın yanında yıllarca çalışmış, onun ölümüyle birlikte elini eteğini resmi işlerden çekip bir nevi özgürlük moduna girmiştir. gayet gamsızdır, hayatını hırsızlık yaparak idame ettirir ancak çaldıklarını halka paylaşarak japonya'nın robin hood'u olduğunu da göstermektedir. bir gün soymak için girdiği bir hazinede tuhaf bir kutu bulur. bu kutu pandora'nın kutusundan başka birşey değildir. kutu içinde yeni kralla ilgili çok gizli bilgiler barındırmaktadır... bundan sonrasını izleyip görebilirsiniz :)
goemon, aslında bir çok farklı kültün biraraya gelmesiyle oluşan bir film olmasına rağmen japon yapımı olması sebebiyle japon kültürünü de bizlere ucundan bucağından göstermektedir. yıllarca sevdiğin, taptığın hatuna bi kere bile dokunmamak, bırak dokunmayı göz göze bile gelememek ve ya düşmanı öldürmeden önce oturup birlikte iki kadeh saki içmek gibi çok tuhaf durumları da izleyicilerin gözleri önüne seriyor. filmde düşünüyorsunuz ulan bu nasıl kültür bu nasıl zihniyet diye. ancak şu ölümlü dünyada her şeye alışıldığı gibi bunlara da film içinde alışıp moda giriyorsunuz. hatta o kadar moda giriyorsunuz ki artık japonca kelimeler mırıldanıp adamların yerine cevap bile verebiliyorsunuz. evet, şunu da öğrenmiş olduk ki japonca, bir türk için sallamasyon olarak çok rahat konuşulabilecek bir dil. sırf adamların söylediği kelimelerin fonetiği yüzünden altyazıyı kaçırdığım yerler bile oldu, o kadar tuhaf bil dil... filmi biraz da görsel olarak değerlendirirsek; 16 yy. japonyasını yansıtmaya çalıştığı için dekorlar, kostümler, mekanlar olabildiğine egzotik ve fantastik. film içindeki görsel şölenler, koşma sahneleri hariç çok iyi (koşma sahnelerindeki yapaylığı ne yazık ki hissedeceksiniz.) aşağıdaki resimle görsel ögeler hakkında biraz daha bilgi sahibi olabilirsiniz.
ancak yapılabilecek bazı eleştriler de var doğal olarak. öncelikle film haddinden fazla uzun... tamam konu bol, geniş ama 3 saate yakın bir süre bu film için biraz fazla bence. aslında bi süreden sonra da kimin kimi keseceğini tahmin ederek geçiriyorsunuz... aksiyon sahnelerinin haddinden fazla abartılı olduğunu söylememe gerek bile yok zaten anime asıllı bir film. filme bu yönden bakarsanız hiç sonu gelmez haberiniz olsun. film içinde ufak detaylar ve bir adet de sporcu var. kralın yanındaki sarı saçlı tosuncuğu eurosport k1 choi hong man de bu filmde.. kısacası 3 saate yakın boş zamanınız var ise kesinlikle ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film. izleyin, aksiyona, ihtirasa, kana, kibire, onura, fantaziye doyun. meraklısına!
Yazar: Batu Budak
0 Yorum:
Yorum Gönder