hey again. lots of young people have a penpal from all over the world in nowadays. why don't you have one? :) if you don't, internet is the best place to find a buddy. but how??? first advice, do not search a penpal site on google! because there are lots of fake sites which promise you to find a sexy (!) penpal. they just get your personal informations and use them to send spam advertise mails to people. the second advice is do not search a penpal on the friendship sites. surely, lots of people use them (specially facebook, myspace, netlog...) but the main idea is not the find a penpal in there. i just know a web site for a finding friend for being penpal which i can honestly suggest. www.interpals.net is the best for now. i've been using this almost 2 years and i'm very glad to know this site. i have lots of friends from all over the world. of course, there are some pervs and money stalkers in there but don't mind them, you can find really true friends. if you decided to register, please get at my profile and write my wall :)
Okumaya Devam Et...
28 Aralık 2009 Pazartesi
27 Aralık 2009 Pazar
Clash - Rum rong : ร่ำร้อง (บรรเลง) #1
occasionaly, i surf on youtube and the other video sites to find some local bands and great songs from all over the world. i decided to share what i found on here. i will keep going to share this kinda things with you. i hope you like it!
the first band is from thailand which called "clash". i haven't listened the other songs of that band but i can say, they have a nice sound and a good guitar player :)
Okumaya Devam Et...
the first band is from thailand which called "clash". i haven't listened the other songs of that band but i can say, they have a nice sound and a good guitar player :)
23 Aralık 2009 Çarşamba
goemon (2009)
eveeet okuldan erken dönülen bir günün ardından aradaki boş vakti starcraft oynarak değil de film izleyerek doldurmak istedim. filmin uzunluğuna bakıp izlememeyi düşünsem de altyazıyı ayarlarken gördüğüm giriş sahnesi dikkatimi çekti ve izlemek için biraz daha tahammül sahibi oldum. bu abimizin önceden animelerini duymuştuk fakat izlemek hiç nasip olmamıştı. şimdi diyorum keşke olsaydı da pokemon yerine goemon izleseydik :(
neyse hadi filme geri dönelim... film doğal olarak japon yapımı. normalde animelerin film yapılması hiç mantıklı bir durum değil. çünkü gerekli olan fantastik sahnelere, özel efektlere harcanan paralar, zaten çok da popüler olamamış bir animenin önüne geçebilir. tabi bu sadece olayın bir boyutu. filmin inandırıcılık payını düşüren birçok sahneye sahip olması da aslında yapımcı için alınamayacak kadar büyük bir risk. öncelikle şunu bilmelisiniz ki, bu filmi izlemeye başlarken "ulen ne saçma sapan filmler izliyorum uçmalı kaçmalı" diye düşünmemelisiniz. zira filmin geneline hükmeden bol abartılı aksiyon sahnelerinin dışında filmin genelinde verilen mesajlar, gururlu,-kibirli sahneler ve buram buram kokan asya kültürü size o fantastik sahneleri unutturacak kadar güçlü. biraz konuya değinmek gerekirse;
goemon adlı şahıs eski kralın (çok fazla isim vermek istemiyorum zira isimler japon isimleri olduğu için inanılmaz derecede karışabiliyorlar) himayesine aldığı,yılların eskitemediği, kılıçların efendisi, kill bill'den fırlayıp gelmiş hattori hanzou tarafından samurai eğitimi alan, ordan oraya uçup kaçabilen, deli gibi kılıç kullanan evsiz barksız ailesiz bir elemandır. kralın yanında yıllarca çalışmış, onun ölümüyle birlikte elini eteğini resmi işlerden çekip bir nevi özgürlük moduna girmiştir. gayet gamsızdır, hayatını hırsızlık yaparak idame ettirir ancak çaldıklarını halka paylaşarak japonya'nın robin hood'u olduğunu da göstermektedir. bir gün soymak için girdiği bir hazinede tuhaf bir kutu bulur. bu kutu pandora'nın kutusundan başka birşey değildir. kutu içinde yeni kralla ilgili çok gizli bilgiler barındırmaktadır... bundan sonrasını izleyip görebilirsiniz :)
goemon, aslında bir çok farklı kültün biraraya gelmesiyle oluşan bir film olmasına rağmen japon yapımı olması sebebiyle japon kültürünü de bizlere ucundan bucağından göstermektedir. yıllarca sevdiğin, taptığın hatuna bi kere bile dokunmamak, bırak dokunmayı göz göze bile gelememek ve ya düşmanı öldürmeden önce oturup birlikte iki kadeh saki içmek gibi çok tuhaf durumları da izleyicilerin gözleri önüne seriyor. filmde düşünüyorsunuz ulan bu nasıl kültür bu nasıl zihniyet diye. ancak şu ölümlü dünyada her şeye alışıldığı gibi bunlara da film içinde alışıp moda giriyorsunuz. hatta o kadar moda giriyorsunuz ki artık japonca kelimeler mırıldanıp adamların yerine cevap bile verebiliyorsunuz. evet, şunu da öğrenmiş olduk ki japonca, bir türk için sallamasyon olarak çok rahat konuşulabilecek bir dil. sırf adamların söylediği kelimelerin fonetiği yüzünden altyazıyı kaçırdığım yerler bile oldu, o kadar tuhaf bil dil... filmi biraz da görsel olarak değerlendirirsek; 16 yy. japonyasını yansıtmaya çalıştığı için dekorlar, kostümler, mekanlar olabildiğine egzotik ve fantastik. film içindeki görsel şölenler, koşma sahneleri hariç çok iyi (koşma sahnelerindeki yapaylığı ne yazık ki hissedeceksiniz.) aşağıdaki resimle görsel ögeler hakkında biraz daha bilgi sahibi olabilirsiniz.
ancak yapılabilecek bazı eleştriler de var doğal olarak. öncelikle film haddinden fazla uzun... tamam konu bol, geniş ama 3 saate yakın bir süre bu film için biraz fazla bence. aslında bi süreden sonra da kimin kimi keseceğini tahmin ederek geçiriyorsunuz... aksiyon sahnelerinin haddinden fazla abartılı olduğunu söylememe gerek bile yok zaten anime asıllı bir film. filme bu yönden bakarsanız hiç sonu gelmez haberiniz olsun. film içinde ufak detaylar ve bir adet de sporcu var. kralın yanındaki sarı saçlı tosuncuğu eurosport k1 choi hong man de bu filmde.. kısacası 3 saate yakın boş zamanınız var ise kesinlikle ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film. izleyin, aksiyona, ihtirasa, kana, kibire, onura, fantaziye doyun. meraklısına!
Okumaya Devam Et...
neyse hadi filme geri dönelim... film doğal olarak japon yapımı. normalde animelerin film yapılması hiç mantıklı bir durum değil. çünkü gerekli olan fantastik sahnelere, özel efektlere harcanan paralar, zaten çok da popüler olamamış bir animenin önüne geçebilir. tabi bu sadece olayın bir boyutu. filmin inandırıcılık payını düşüren birçok sahneye sahip olması da aslında yapımcı için alınamayacak kadar büyük bir risk. öncelikle şunu bilmelisiniz ki, bu filmi izlemeye başlarken "ulen ne saçma sapan filmler izliyorum uçmalı kaçmalı" diye düşünmemelisiniz. zira filmin geneline hükmeden bol abartılı aksiyon sahnelerinin dışında filmin genelinde verilen mesajlar, gururlu,-kibirli sahneler ve buram buram kokan asya kültürü size o fantastik sahneleri unutturacak kadar güçlü. biraz konuya değinmek gerekirse;
goemon adlı şahıs eski kralın (çok fazla isim vermek istemiyorum zira isimler japon isimleri olduğu için inanılmaz derecede karışabiliyorlar) himayesine aldığı,yılların eskitemediği, kılıçların efendisi, kill bill'den fırlayıp gelmiş hattori hanzou tarafından samurai eğitimi alan, ordan oraya uçup kaçabilen, deli gibi kılıç kullanan evsiz barksız ailesiz bir elemandır. kralın yanında yıllarca çalışmış, onun ölümüyle birlikte elini eteğini resmi işlerden çekip bir nevi özgürlük moduna girmiştir. gayet gamsızdır, hayatını hırsızlık yaparak idame ettirir ancak çaldıklarını halka paylaşarak japonya'nın robin hood'u olduğunu da göstermektedir. bir gün soymak için girdiği bir hazinede tuhaf bir kutu bulur. bu kutu pandora'nın kutusundan başka birşey değildir. kutu içinde yeni kralla ilgili çok gizli bilgiler barındırmaktadır... bundan sonrasını izleyip görebilirsiniz :)
goemon, aslında bir çok farklı kültün biraraya gelmesiyle oluşan bir film olmasına rağmen japon yapımı olması sebebiyle japon kültürünü de bizlere ucundan bucağından göstermektedir. yıllarca sevdiğin, taptığın hatuna bi kere bile dokunmamak, bırak dokunmayı göz göze bile gelememek ve ya düşmanı öldürmeden önce oturup birlikte iki kadeh saki içmek gibi çok tuhaf durumları da izleyicilerin gözleri önüne seriyor. filmde düşünüyorsunuz ulan bu nasıl kültür bu nasıl zihniyet diye. ancak şu ölümlü dünyada her şeye alışıldığı gibi bunlara da film içinde alışıp moda giriyorsunuz. hatta o kadar moda giriyorsunuz ki artık japonca kelimeler mırıldanıp adamların yerine cevap bile verebiliyorsunuz. evet, şunu da öğrenmiş olduk ki japonca, bir türk için sallamasyon olarak çok rahat konuşulabilecek bir dil. sırf adamların söylediği kelimelerin fonetiği yüzünden altyazıyı kaçırdığım yerler bile oldu, o kadar tuhaf bil dil... filmi biraz da görsel olarak değerlendirirsek; 16 yy. japonyasını yansıtmaya çalıştığı için dekorlar, kostümler, mekanlar olabildiğine egzotik ve fantastik. film içindeki görsel şölenler, koşma sahneleri hariç çok iyi (koşma sahnelerindeki yapaylığı ne yazık ki hissedeceksiniz.) aşağıdaki resimle görsel ögeler hakkında biraz daha bilgi sahibi olabilirsiniz.
ancak yapılabilecek bazı eleştriler de var doğal olarak. öncelikle film haddinden fazla uzun... tamam konu bol, geniş ama 3 saate yakın bir süre bu film için biraz fazla bence. aslında bi süreden sonra da kimin kimi keseceğini tahmin ederek geçiriyorsunuz... aksiyon sahnelerinin haddinden fazla abartılı olduğunu söylememe gerek bile yok zaten anime asıllı bir film. filme bu yönden bakarsanız hiç sonu gelmez haberiniz olsun. film içinde ufak detaylar ve bir adet de sporcu var. kralın yanındaki sarı saçlı tosuncuğu eurosport k1 choi hong man de bu filmde.. kısacası 3 saate yakın boş zamanınız var ise kesinlikle ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film. izleyin, aksiyona, ihtirasa, kana, kibire, onura, fantaziye doyun. meraklısına!
22 Aralık 2009 Salı
aerosmith - i don't want to miss a thing
bu şarkıyı bana hatırlatan dilara'ya teşekkürler...
robert langdon delikanlı çocuktur...
evet işte beklenen kitap piyasada! okuldan armadaya uzanan soğuk yolda rastladığım korsan kitapçıdan aldım kitabımı yalan yok... gidip kitapa 20-30 lira verecek maddi durumum da yok. (öğrenciyiz abi!) 5 liraya kapı gibi kitabı aldım ve hemen okumaya başladım. ankara'nın iş çıkışı trafiğinde takriben 1 saat 15 dakika süren upuzun otobüs yolculuğumu bi nebze de olsa renklendirmiş oldum. şaka maka yaklaşık bi 40 sayfa okumuşum ayak üstü. açıkca söylemek gerekirse başlangıç itibariyle tipik dan brown romanı... langdon amcamız yine ummadığı şeylerle karşılaşacak, masonik faaliyetleri gözler önüne serecek, ordan oraya koşup gizli sırları çözmeyece çalışacak... ilerleyen günlerde bu konuda daha detaylı bir post atmayı düşünüyorum. saygılarla!
Okumaya Devam Et...
20 Aralık 2009 Pazar
telekulak skandalı (!)
meğerse telekulak olayı da rusların icadıymış... işte karşınızda tarih öncesi dinleme cihazları :)
19 Aralık 2009 Cumartesi
elvis presley, king of rock&roll
bir rus sitesinde gezinirken rastladım. fotolar yeni gün yüzüne çıkmış galiba. gerçekten harika fotolar var, aktarmadan edemedim. özellikle bu yukarıdaki resim benim favorim. resimdeki doğallık, elvis'in zamanın üstündeki karizması ve cin parmağındaki o yüzük...
1956 yazı... fotoğraçı alfred wertheimer'ın paraya ihtiyacı vardır ve prodüksyon şirketinden gelen teklifi kabul eder. yapması gereken, piyasaya yeni çıkacak olan genç bir şarkıyı resimlemektir. fakat kimse o dönemlerde bu adamın ileride amerikan müzik tarihini yeniden yazacağını aklının ucundan bile geçiremez. yukarıdaki resim elvis 'in de memleketi olan memphis'de bir tren yolculuğu sırasında çekilmiştir. elvis, steve allen show'dan dönmektedir...
richmond'daki tiyatro salonunda, bilinmeyen hatunla samimi pozlar.
richmond'daki tiyatro salonunda, bilinmeyen hatunla samimi pozlar.
CBS stüdyosundaki sahne şovu.
elvis'in nadir çekilen renkli resimleri... ünlü şarkıları "hound dog" ve "don't be cruel" kayıtları sırasında...
to be continued...
elvis'in nadir çekilen renkli resimleri... ünlü şarkıları "hound dog" ve "don't be cruel" kayıtları sırasında...
to be continued...
the tournament (2009)
herkese selamlar. "izledim" bölümünde sizlere izlediğim filmleri kendi yorumlarımla aktarmaya çalışcam. öyle çok kaliteli film kritikleri ve ya ota boka olmamış diye ekşi sözlük yazarları gibi yorumlar beklemeyin benden bu birincisi :) ikincisi ise bu bölümü ingilizce olarak yazmayı hiç düşünmüyorum. yani yazmak istesem de ingilizcem pek el vermez. blogdaki nadir türkçe konu başlıklarından biri olur umuduyla...
neyse biz filmimize geçelim. film konu itibariyle öyle çok aman aman bir yapıya sahip değil, daha önce de defalarca işlenen "para için birbirini öldüren insanların bir araya gelmesi" gibi çok da marjinal olmayan bir konuya sahip. ancak oyuncu performansları ve hikayenin akış biçimi gayet hoş. vurdulu kırdılı sahnelerdeki yaratıcılık bazen şaşırmanıza bile sebep olabiliyor. sinemaya gidip izlenecek bir film mi? bence hayır. açın torrentinizi indirin ve pazar günü öğleden akşama kadar olan saçma boşluğu doldurun. bu kadarı yeterli sanırım. umarım ilerleyen günlerde daha iyi film kritikleriyle sizlerle olabilirim. öpüldünüz.
Okumaya Devam Et...
neyse biz filmimize geçelim. film konu itibariyle öyle çok aman aman bir yapıya sahip değil, daha önce de defalarca işlenen "para için birbirini öldüren insanların bir araya gelmesi" gibi çok da marjinal olmayan bir konuya sahip. ancak oyuncu performansları ve hikayenin akış biçimi gayet hoş. vurdulu kırdılı sahnelerdeki yaratıcılık bazen şaşırmanıza bile sebep olabiliyor. sinemaya gidip izlenecek bir film mi? bence hayır. açın torrentinizi indirin ve pazar günü öğleden akşama kadar olan saçma boşluğu doldurun. bu kadarı yeterli sanırım. umarım ilerleyen günlerde daha iyi film kritikleriyle sizlerle olabilirim. öpüldünüz.
doom billboard advertisement
Doom is one of the masters of the game world. A creative guy made it as a billboard advertisement and i think it looks really good! here are some photos;
Okumaya Devam Et...
umm, first post....
hey people. this is my first post on this blog. i hope i will not fed up and gonna blogging for a few years. take care!
Okumaya Devam Et...